nocturne
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

nocturne

biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz, kuklacı felek usta, kuklalarda biz, oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bitti mi oyun sandıktayız hepimiz..//ömer hayyam//
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Karl Marx'a göre din

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
nocturne1.618
Admin
nocturne1.618


Mesaj Sayısı : 87
Kayıt tarihi : 03/10/08
Yaş : 36
Nerden : izmir

Karl Marx'a göre din Empty
MesajKonu: Karl Marx'a göre din   Karl Marx'a göre din I_icon_minitimeC.tesi Ekim 04, 2008 1:06 am

(*Bu yazı, din konusuyla içiçe olarak, eleştirinin Marks'ta ne anlama geldiğini de anlatır.)

Burjuvazi, on yedinci yüzyılda hızla yükselirken, dine karşı insan aklının yol göstericiliğini savunuyordu. Çünkü, eskiye ait bütün düşünce ve davranış alışkanlıkları, eski egemenlere bağımlılık ilişkileri, din ideolojisi ve örgütlenmesi etrafında kutsallaştırılmıştı. Bundan ötürü, din eleştirisi, özellikle burjuvazinin ilk yükseliş dönemlerinde revaçtaydı. Burjuvazinin düşüncesel sözcülerine göre, toplum dinsel dogmaların, batıl itikatların, cehaletin karanlığından kurtarılmalı ve pozitif bilimlerin aydınlığına kavuşturulmalıydı. Çağ aydınlanma çağıydı. Hayatta en hakiki mürşit ilimdi, fendi.

Aydınlanmacı siyasetin pozitif bilim söylemiyle şifrelediği toplum, burjuva toplumdu, yani yalıtık bireylerin faaliyetiyle oluşan sivil toplumdu. Aydınlanma, toplumun özgürleşmesinden, kişilere bağımlılığa dayalı eski düzen yerine, nesnelere bağımlılığa dayalı ücretli emek - sermaye düzeninin gelmesini anlamaktaydı.

Aydınlanmacı din eleştirisi, dini, halk yığınlarının cehaletiyle beslenen kolektif zihinsel yanılgı olarak, yani yanlış bilinç olarak ele alıyordu. Aydınlanmacıya göre din, halkı kasvetli bir uyuşukluk içinde tutan, eski düzene kölece boyun eğdiren zihinsel bir prangaydı. Eski egemenler, bu zihinsel prangadan yararlanarak, toplumu itaatkâr cemaat yapılanmaları içine hapsetmişti.

Yanaşık düzen cemaat örgütlenmeleri, insanların zihnini ve günlük faaliyetini zapturapt altına almıştı. Bu durum, ücretli emek - sermaye ilişkisine, yani yalıtık bireylerin faaliyetiyle oluşan sivil topluma geçişi zorlaştırmaktaydı. O halde, toplumun özgürleşmesi için eski egemenlerle birlikte din de devlet ve siyaset alanından kovulmalı, yani laiklik benimsenmeliydi.

Aydınlamanın getirdiği eleştiri külliyen reddedicidir. Çünkü, aydınlanmanın doğruları doğruluğu kendi içinden fışkıran doğrulardır. Aydınlanmacı eleştiri, kendi "bilimsel doğru"su uyarınca toprağı boydan boya sürüp dümdüz ettikten sonra, kibirli bir edayla, gerçek buradadır, gerçek artık buradan başlıyor, gerçeğin önünde diz çökün diye dünyaya nizam vermeye kalkışır.

Marks, aydınlanmacı yorumun yakıştırdığı gibi, aydınlanmacı eleştiriyi burjuvazinin nefesinin tükendiği yerden alıp aynı ray üstünde ilerletmiş değildir. Marks aydınlanmacı eleştiriyle aynı temeli paylaşmaz. Marks eleştiriyi bambaşka bir temelde yeniden inşa eder.

Marks'a göre, "dinin eleştirisi bütün eleştirilerin öncülüdür". O halde, Marks'ın eleştiriden neyi anladığını sergilemek için, Marks'ın din eleştirisini nasıl ele aldığına bakalım:

"Dine karşı eleştirinin temeli şudur: Dini insan yaratır, din insanı yaratmaz. Din, gerçekte, kendisini henüz bulamamış ya da tekrar kaybetmiş kişinin kendisi hakkındaki bilinci ve kendisine saygı duymasıdır. Fakat insan, bu dünyanın dışında mekân tutmuş soyut bir varlık değildir. İnsan, insanın dünyasıdır, yani devlettir, toplumdur. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine dönmüş bilinci olan dini yaratır. Çünkü devletin, toplumun kendisi tersine dönmüş dünyadır. Din, bu dünyanın (bu tersine dönmüş dünyanın - YZ) genel teorisidir, ansiklopedik veri dökümüdür, popüler biçimdeki mantığıdır, manevi anlamda onur meselesidir, heyecanıdır, moral onaylanmasıdır, kutsal tamamlayıcısıdır. Din, bu dünyanın (bu tersine dönmüş dünyanın - YZ) mazeret ve tesellisinin evrensel temelidir. Din, insani öz sahici bir gerçeklik kazanamadığı için, insani özün fantastik biçimde gerçekleşmesidir. Bu nedenlerle, dine karşı mücadele, dolaylı olarak, ruhsal aroması din olan dünyaya (tersine dönmüş dünyaya - YZ) karşı mücadeledir.

"Dinsel ıstırap çekme, aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesidir hem de gerçek ıstıraba karşı protestodur. Din, ezilmişlerin of çekmesidir, kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur.

"Halkın illüzyon biçimindeki mutluluğu olarak dinin ortadan kalkmasını istemek, halkın sahici mutluluğunu talep etmektir. Halkı içinde bulunduğu koşullar hakkındaki illüzyonlarından vazgeçmeye çağırmak, illüzyonu gerektiren koşulları terketmeye çağırmak demektir. Dinin eleştirisi, bu nedenle, dinin hâlelediği bu acılar vadisinin embriyonik eleştirisidir.

"Eleştiri, zincirlerin üstündeki hayali çiçekleri koparıp atıyor. Bunu, insanlar zincirleri fantazileri ya da tesellileri olmaksızın taşısınlar diye değil, fakat zincirlerin kendisini kaldırıp atsınlar ve sahici çiçeği çekip alsınlar diye yapıyor. Din eleştirisi, insanın illüzyonlarından kurtulup aklı başına gelerek kendi gerçekliğini düşünmesi, kendi gerçekliğini etkilemesi, kendi gerçekliğini biçimlendirmesi için, kendi gerçek güneşi olarak kendi çevresinde dönmesi için insanın gözünü açıyor. Din, insan kendi çevresinde dönmediği sürece, insanın çevresinde dönen aldatıcı bir güneşten başka bir şey değildir.

"Öyleyse tarihin görevi, gerçekliğin öteki dünyası yok olup gittikten sonra, bu dünyanın sahicisini ortaya çıkarmaktır. Tarihin hizmetindeki felsefenin acil görevi, insanın kendisinden yabancılaşmasının kutsal biçiminin maskesi düşürülünce, yabancılaşmanın kutsal olmayan biçimlerinin de maskesinin düşürülmesidir. Böylece, cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür."* (* K. Marks, "Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkıya Giriş", Şubat 1844, METY, (İng.), c. 3, s. 175.)

Aydınlanmacı eleştiri dini yanlış bilinç olarak görür. Bu tespitten hareketle, "yanlış"ı zihinlerden kovarak yerine "doğru"yu yerleştirmeye çalışır. Dini hurafedir diye bir kenara iten aydınlanmacı, külliyen reddedici din eleştirisiyle Marks'ın hiçbir ilgisi yoktur.

Marks dini, gerçek dünyanın zihne yanlış yansıması olarak, yani yanlış bilinç olarak ele almaz. Dinin mistik bilinç biçimi olması başka şeydir, yanlış bilinç olarak görülmesi başka şeydir. Marks hiçbir yerde "yanlış bilinç" lafını kullanmamıştır. Marks'ta bilinç, insanların içinde bulunduğu fiili ilişkilerin zihinsel yansımasıdır. Bu bağlamda, "din âlemi, gerçek dünyanın (tersine dönmüş dünyanın - YZ) yansımasından başka bir şey değildir". * (*K. Marks, "Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı", Kapital, 1867, (İng.), c. 1, s. 83.)

Dini, evet, insan yaratır. Ama dini zihninde yaratan insan, içinde bulunduğumuz bu toplumun ürünüdür. O halde sorun zihinlerde değil, fakat insana aykırı toplumdadır, yani tersine dönmüş gerçek dünyanın kendisindedir. "İnsan, insanın dünyasıdır, yani devlettir, toplumdur. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine dönmüş bilinci olan dini yaratır. Çünkü devletin, toplumun kendisi, tersine dönmüş dünyadır." O halde din eleştirisi, gerçek dünyanın niye tersine dönmüş olduğunun sorgulanmasına büyümek durumundadır.

Marks'a göre, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının birbirinden ayrılması, insan ile doğa arasındaki alışverişi sağlayan emek sürecini insana yabancı bir süreç haline getirmiştir. Bu insana yabancılaşmış emek süreci, mülkiyet, mübadele, meta, değer, para, sivil toplum, devlet gibi insana aykırı, sapkın, saçma toplumsal ilişki biçimleri, yani tersine dönmüş bir dünya yaratmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nocturne.yetkinforum.com
nocturne1.618
Admin
nocturne1.618


Mesaj Sayısı : 87
Kayıt tarihi : 03/10/08
Yaş : 36
Nerden : izmir

Karl Marx'a göre din Empty
MesajKonu: Geri: Karl Marx'a göre din   Karl Marx'a göre din I_icon_minitimeC.tesi Ekim 04, 2008 1:07 am

İnsana yabancılaşmış faaliyet, insana aykırı toplumsal ilişkiler yaratarak insandan bağımsız bir güç haline gelmekte ve dönüp insanı tahakküm altına almaktadır. İnsanın yarattığı tanrı nasıl bağımsız bir güç haline gelerek insan yaşamını düzenlemekteyse, aynı şekilde, insanın kendi faaliyetiyle yarattığı insana aykırı toplumsal ilişkiler de bağımsız bir güç haline gelerek insan yaşamını fiilen düzenlemektedir:

"Tıpkı dinde insanın kendi beyin ürünleri tarafından yönetilmesi gibi, kapitalist üretimde de insan kendi elinden çıkma ürünler tarafından yönetilir."* (* K. Marks, Kapital, 1867, (İng.), c. 1, s. 582.)

İnsan faaliyetinden doğan ama dönüp insanları tahakkümü altına alan bu insana aykırı ilişki biçimlerinin akılla izah edilir bir yanı yoktur. İnsanların kontrol edemedikleri, kontrol edemedikleri için de akıl-sır erdiremedikleri doğa güçleri, insanlara mistik, yani gizemli olgular olarak görünür. Aynı şekilde, insanlar mülkiyet, mübadele, meta, değer, para, piyasa olarak katılaşan kendi yabancılaşmış faaliyetlerini de kontrol edememektedirler. Onun için, insanların kendi faaliyetleri, yani mülkiyet, mübadele, meta, değer, para, piyasa ilişkileri insanların karşısına insandan bağımsız, akıl-sır ermez, garip, tuhaf, mistik toplumsal güçler olarak çıkmaktadır.

Din, bu tersine dönmüş dünyanın, yani bu mistik, gizemli maddi ilişkilerin popüler bilincidir. Eğer bu bilinç akıl dışı ise sorun, onu yaratan tersine dönmüş dünyanın akıl dışı olmasındadır. Onun için, eğer din eleştirisinde tutarlı olunacaksa, eleştiriyi, dini yaratan akıl dışı koşulların, yani insanı tahakküm altına alarak insanlıktan çıkaran toplumsal ilişkilerin eleştirisine büyütmek gerekir:

"Halkın illüzyon biçimindeki mutluluğu olarak dinin ortadan kalkmasını istemek, halkın sahici mutluluğunu talep etmektir. Halkı içinde bulunduğu koşullar hakkındaki illüzyonlarından vazgeçmeye çağırmak, illüzyonu gerektiren koşulları terketmeye çağırmak demektir. Dinin eleştirisi, bu nedenle, dinin hâlelediği bu acılar vadisinin embriyonik eleştirisidir."

Dinsel bilinç insanların fiili yaşam süreçlerinin bir yansıması olduğuna göre, din hurafedir diye bir kenara atılamaz. Çünkü saçma, akıl dışı görünen dinsel bilinç biçimlerinde, aslında gayet akli toplumsal gerçekliklerin şifreli ifadeleri saklıdır. O halde dinin eleştirel analiziyle, dinsel şifrelerde gizlenen toplumsal gerçeklikleri bulup çıkarmak gerekir.

Marks, dinsel şifreleri çözerek, insanların fantastik bilinç biçimlerine bürünmüş sahici insanlık özlemini ortaya çıkarır. Din, insana aykırı toplumsal ilişkiler içine hapsolmuş insanın sahici insanlığı çaresizce arayışıdır. Bu tersine dönmüş dünyada "insani öz sahici bir gerçeklik" kazanamamıştır. Mevcut dünyayı yaratan insana aykırı faaliyet içinde insanın insanlığını reddedilmektedir. Din, mevcut dünyada insanca yaşayamayan insanların, mevcut dünyanın kavramlarıyla zihinlerinde tasarladıkları "insanca yaşam" modelidir. Din, mevcut dünyada kendisini sahici insan olarak henüz inşa edememiş, yani sahici bir gerçeklik edinememiş olan insanın, zihininde özlediği insanlığı "fantastik biçimde" gerçekleştirmesidir.

Marks'ın "din halkın afyonudur" cümlesi, içinde bulunduğu anlam bütününden koparılarak, zihni tembelleştiren bir şehvetle tekrarlana tekrarlana, Marks aydınlanmacı bir yavanlığa indirgenmiştir. Cahiliye devri solcuğu bu cümleyi aydınlanmacı sığlıkta kullanmıştır: Din, egemen sınıfların yığınlara enjekte ettiği zihinsel bir uyuşturucudur! O halde külliyen reddedilmelidir. Oysa cümle ait olduğu bütün içinde okunursa farklı bir anlama gelmektedir:

"Dinsel ıstırap çekme, aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesidir hem de gerçek ıstıraba karşı protestodur. Din, ezilmişlerin of çekmesidir, kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur."

Yukardaki anlatıma göre, toplumda gerçek bir ıstırap çekilmektedir. Din, bu gerçeği kendi fantastik söylem ve ritüelleriyle hem ifade hem de protesto etmektedir. Din, ezilmişler açısından, bu kalpsiz dünyada tahayyül edilebileceği kadarıyla insanca özlemlerin paylaşılmasıdır. Bu anlatım zincirindeki afyon metaforu, bugünkü anlamıyla insanı insanlıktan çıkaran uyuşturucu maddeye değil, fakat o devir tıbbında acılara karşı kullanılan ağrı kesici ilaca gönderme yapmaktadır. Afyon metaforuyla kastedilen, ezilmişlerin dinsel ritüellerde yan yana gelerek ruhen dayanışmaları, çeşitli kolektif avuntu pratikleriyle çektikleri gerçek acıları bir nebze olsun hafifletmeleridir.

Din, bilinci olduğu tersine dönmüş dünyanın insana aykırı karakterinin zımnen farkındadır. "Asr-ı saadet" özlemi, "öbür dünya"daki sonsuz mutluluk vaadi, şimdiki gerçek dünyada bir şeylerin ters gittiğinin duyumsandığına işaret eder. Dindeki ezoterik-bâtıni yorumlar, toplumsal pratikteki insana yabancılaşmış karakterin yalnızca farkında olmanın da ötesindedir. Ezoterik-bâtıni yorumlar, tarih boyunca yabancılaşmış karaktere karşı direnişin, dinsel görünümlü halk ayaklanmalarının zihinsel gıdası olmuştur.

Dini yaratan yabancılaşmış toplumsal pratiğin, yani mülkiyet, meta, değer, para, devlet gibi mistik toplumsal olguların şifresi pozitivist bakış açısıyla asla çözülemez. Çünkü pozitivist bakış, toplumu bir muammaya çeviren bu mistik olguları hiç eleştirip sorgulamaz. Pozitif bilimci yaklaşım, mistik toplumsal olguları sanki ebedî gerçeklermişçesine olduğu gibi kabul eder. Pozitif bilimci yaklaşım, mülkiyet, meta, değer, para, devlet gibi mistik toplumsal ilişkilerin "akla uygun" teorisini yaparak, o sapkın, o insana aykırı ilişkileri insanlara doğalmış gibi göstermeye çalışır. Böylece tersine dönmüş dünyanın yeniden üretilmesine hizmet eder.

Dinsel düşünceler, insana yabancılaşmış faaliyetin yarattığı mistik toplumsal ilişkilerin zihinsel yansımalarıdır. Ekonomi politik, sosyoloji gibi pozitivist yaklaşımlar da aynı mistik olguların zihindeki "bilimsel" yansımalarıdır. O halde, dindeki mistik argümanların mantıksal olarak çürütülmesi, yerine pozitif bilimlerin yol göstericiliğinin ikame edilmesi, zihni içinde bulunduğu mistik sislerden kurtarmaz. Gerçek dünyanın tersine dönmüş hali düzeltilmediği sürece, zihinlerdeki mistik sisler dağılmaz. İnsan faaliyeti sapkın halden kurtarılıp insana yaraşır faaliyet haline getirilmediği sürece, toplumdaki mülkiyet, meta, değer, para, devlet gibi mistik olgular ve o olguların çeşitli düzeylerdeki mistik bilinci sürekli olarak yeniden üretilir.

Marks'taki din eleştirisi, tersine dönmüş dünyanın yalnızca dinsel bilincini reddeden ateizm savunusu değildir. Marks'taki din eleştirisi, tersine dönmüş dünyadaki mistik toplumsal olguların dinsel ifadesine karşı çıkan, ama aynı mistik ilişkilerin "bilimsel" teorisini yapan pozitif bilim savunusu da değildir.

Marks'ta eleştiri, toplumu saran sis perdelerini kat be kat ortadan kaldırarak, sislerin arkasında insanlıktan çıkmış halde bulunan insanı insan olarak inşa etme mücadelesidir. İnsanın kendi yabancılaşmış faaliyeti yüzünden insanın insanlığı reddedilmektedir. Marks, bunu ortaya çıkarmak için, toplumdaki "var olan her şeyin acımasızca eleştirisi"ni yapar. Marks, eleştiriyi dinin eleştirisinden hareketlendirerek ekonomi politiğin, sivil toplumun, siyasetin, devletin eleştirisine doğru her cephede saldırıya dönüştürür. Marks, toplumu bir muammaya çeviren mistik ilişkilerin, fetiş biçimlerin tamamına ve onları mazur gösteren bütün teorik sistemlere taarruz eder:

"Tarihin hizmetindeki felsefenin acil görevi, insanın kendisinden yabancılaşmasının kutsal biçiminin maskesi düşürülünce, yabancılaşmanın kutsal olmayan biçimlerinin de maskesinin düşürülmesidir. Böylece, cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür."

Aydınlanmanın dine hurafe teşhisi koymasının mantıksal sonucu, halka "doğru" bilgiler öğretmenin çare olarak görülmesidir. Bu nedenle, aydınlanmanın laiklik mücadelesinde eğitim unsuru belirgin bir vurgu taşır. Maarifçi yaklaşım, pozitif bilimle aydınlanmış bireyler yetiştirerek toplumun dönüştürülebileceğini savunur. Aydınlanmanın etkilerini taşıyan ilk ütopik sosyalistler de sabırlı eğitim çalışmasıyla insanları sosyalizme ikna edebileceklerini sanmışlardır. Oysa Marks'a göre, insanlara "doğru"ların öğretilmesi yoluyla gerçek dünyanın tersine dönmüş hali düzeltilemez.

Marks'a göre yığınların zihninin gizemden arınması, eğitim-öğretim faaliyetine değil, fakat günlük yaşamdaki mistik toplumsal işleyişleri fiilen ortadan kaldırmaya yönelen devrimci, pratik-eleştirel faaliyete bağlıdır. İnsana yabancı, insana aykırı, sapkın ilişkileri ortadan kaldırmak için, böylece sahici insan ilişkilerini yaratmak için, bütün mistik toplumsal ilişkilerin, fetiş biçimlerin ve bunların zihinsel yansımalarının devrimci, pratik-eleştirel faaliyetle dönüştürülmesi gerekmektedir. Mevcut dünyanın tersine dönmüş hali evrensel bir devrim süreci içinde tekrar tersine döndürülerek düzeltilince, yani insanı tahakkümü altına alan mülkiyet, mübadele, meta, değer, para, devlet gibi mistik maddi işleyişler dünya çapında fiilen aşılınca, insan faaliyeti doğrudan doğruya insanların ortak denetimine girecektir. Evrensel insanlığın kendi faaliyetini ortak denetime almasıyla, sapkınlaşmış insan faaliyeti sahici insan faaliyetine dönüşecek, dolayısıyla bu faaliyetin zihinsel yansıması saydam, açık ve anlaşılır olacaktır:

"Günlük yaşamdaki pratik ilişkiler insanın insanla ve insanın doğayla ilişkilerini mükemmelen anlaşılır ve makul bir ilişki olarak sunduğu zaman, işte ancak o zaman, gerçek dünyanın dinsel yansıması tamamen kaybolup gidecektir.
"Özgürce birleşmiş insanlar saptanmış bir plâna uygun olarak ve bilinçli bir biçimde üretimi düzenlenmedikçe, maddi üretim sürecine dayanan toplumun yaşam süreci kendisini saran mistik tülü (mülkiyet, meta, değer, para, sermaye gibi mistik toplumsal olguları ve onların mistik bilincini - YZ) sıyırıp atamaz." * (*K. Marks, "Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı", Kapital, 1867, (İng.), c. 1, s. 84.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://nocturne.yetkinforum.com
 
Karl Marx'a göre din
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Filozoflara Göre tanrı anlayışı
» KARL MARX 1818-1883

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
nocturne :: KÜLTÜR&SANAT :: Felsefe-Sosyoloji-Psikoloji-
Buraya geçin: